BASKI RESİM TEKNİKLERİ

FINE ART PRINT

“Fine Art Print” ya da ülkemizdeki adı ile “Sanat Baskısı” veya “Arşivsel Pigment Baskı” veya Müze Baskısı nedir?

Bu sorunun cevabına, öncelikle dünyada artık kimsenin sorgulamadığı ve gayet net tanımına vakıf olduğu ancak ülkemizde hala algısında sorunlar olan başka bir terim ile; “özgün baskı resim” terimi ile başlamak doğru olacaktır. Her şeyden önce burada her kelimeyi tek tek irdelemek önemli.

“Özgün” demek sözlük karşılığı olarak; “yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan, orijinal, bir buluş sonucu olan, nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan ya da çeviri/ devşirme olmayan, asıl olan (eser) şeklinde açıklanmaktadır.

“Baskı” demek ise, buradaki anlamı itibari ile özgün olan bir eserin üretim tekniğini ifade amacı ile kullanılan bir niteleme. Bir sanat eserinin üretimi amacı ile kullanılan teknikleri belirtmek için “baskı resim” tanımını kullanmaktayız.

Nedir bu baskı teknikleri?

Yukarıda daha geniş açıklamasını bulabileceğiniz geleneksel baskı tekniklerinin tarihi hayli eskilere kadar gitmekle beraber, ilk kullanım amaçları tam anlamı ile sanat baskısı içindir denemez. Ancak tasvir ve belgeleme gereksiniminin fotoğrafın bulunuşu ile ortadan kalkması, bu tekniklerin zaman içinde sadece sanatsal üretim amacı ile kullanılmasına zemin oluşturmuştur.

Geçmişte en iyi örneklerini Dürer, Rembrant, Goya gibi ressamların eserlerinden izlediğimiz baskı resimler, modern döneme geldiğimizde pek çok sanatçının üretim için tercihleri arasında yer alır. Picasso ve Matisse’in gravür ve litografileri, bugün sanat piyasalarında en çok aranan eserler arasındadır.

Sanat izleyicisinin baskı resim dendiğinde ilk aklına gelen eserler daha sıklıkla gravürler olabilmektedir. Baskı resim tekniklerini; çukur/intaglio baskı (metal ya da pleksi gibi plakalar üzerine oyularak kalıpların oluşturulduğu), yüksek/rölyef baskı (linol ya da ahşap gibi plakaların üzerinde boşluk elde edilerek yüksek bölümlerin kullanıldığı kalıpların hazırlandığı), şablon baskı (ipek ya da benzer malzemelerin yüzeyine kimyasallar yardımı ile boya geçirgen ve/veya bloke alanlar oluşturularak elde edilen kalıplar ile yapılan), monotip, monoprint, litografi /taş baskı (taş, çinko ya da uygun yüzeylere, özel solüsyon ve boyalar ile desenin geçirilmesi ile kalıpları hazırlanan) olarak sayabiliriz.

Tüm bu kavramları kısaca ifade ettikten sonra, zihinlerimizde bu etimolojik alt yapı ile “özgün baskı resim” kavrayışını daha netleştirebiliriz. Bir sanatçının özgün resim üretim süreci, kağıt ya da tual, veya tercih ettiği herhangi bir yüzeye, aktarmak istediği nihai görüntüyü elde etmek üzere seçeceği bir aracı malzemeyi -- akrilik, kurşun, yağlıboya, çini, suluboya, mürekkep vs. gibi -- fırça, kalem ve/veya başka bir araç kullanarak aktarmasıdır. Bu da tamamıyla sanatçının, elde etmek istediği resmi vücuda getirme tercihi ile ilgili bir durumdur.

Dolayısı ile bu araçsallık; bir eserin özgünlük ve değerini belirleyici bir nitelik ya da nicelik değildir. Diğer bir deyişle; bir eserin herhangi bir özgün baskı tekniği kullanılarak üretilmiş olması değildir eserin değerini ve ederini belirleyen. Ancak burada önemli olan bir ayrıntı şudur: Bir özgün baskı eser vücuda getirmek için hazırlanan ara kalıp, çoğu zaman sanatçıya, aynı görüntünün birden fazla kere elde edilmesi olanağını sağlar. Ancak bu da yine birçok insanın yanlış algısının aksine her defasında sanatçının yeniden ve yeniden o kalıp üzerinde tüm üretme sürecini yinelemesi ile mümkün olmaktadır. Dolayısı ile bir kere kalıbın hazırlanması ve ardından matbuu bir işlemin devamı söz konusu ettiğimiz özgün baskı teknikleri için geçerli değildir.

Bütün bu bilgiler ışığında şunu söyleyebiliriz ki “özgün baskı” teknikleri aslen “eser ortaya koymak” amacını taşımakla birlikte, bir yan olanak olarak eserin çoğaltılabilmesine de imkan sağlar. Bu imkanı nasıl, ne miktarda ve ne şekilde kullanacağı ya da kullanmayacağı tamamı ile sanatçının iradesi ve tercihi dahilinde olan bir mevzudur. Bununla birlikte, bu imkan, eserin ederini de belirleyen bir faktör olduğundan, sanat izleyicisi ve alıcısı için de erişilebilirlik (affordable) açısından da bir olanaktır. Sanatçı, arzu ederse, salt özgün baskının üretim olanaklarından faydalanmak için bu araçsallığı kullanıp, nihayetinde tek bir adet eser de üretebilir. Dolayısı ile burada teknik değildir eserin değerini ve ederini belirleyen. Sadece, üretim miktarıdır ki bu da dünya standartlarına göre ülkemizde çok daha kısıtlı rakamlardadır. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde özgün baskı eserler yüz ve katları sayılarda üretilmektedir, oysa ülkemizde bu sayılar onlarla ifade edilecek kadar düşük miktarlardadır.

Tüm bunların dışında çok önemli bir husus da bu tekniklerin uygulanmasındaki etik değerler ve teknik yetkinliklerdir. Bu noktada da tabii olarak, eserin üretildiği atölyenin kalifikasyonları son derece dikkat çeken bir unsur olarak karşımıza çıkar. Atölyede özgün baskı ile eser üreten sanatçıların nitelikleri, bu eserlerin üretilmesinde kullanılan teknik donanım, atölyenin etik prensipleri çerçevesinde üretim süreci, eserlerin kalite standardının belirlenmesi, takibi, sanatçı tarafından atölyenin de ortak kontrolü çerçevesinde numaralandırılıp, imzalanması, ardından da kalıbın bir daha üretim yapılmayacak biçimde imhası bu niteliklerin en önde gelenleridir.

Atölye bu niteliklere en üst düzeyde haiz olmalı, ardından da üretilen eserlerin saklanma ve izleyiciye sunulma süreçleri de kontrol altında tutulmalıdır. Ancak tüm bunların sağlandığı kurumsal yapılar, uluslararası pazarlarda akredite olabilir ve zamana karşı koleksiyonlardaki eserleri piyasada değer karşılıklarını doğru bulup koruyabilir.

Tüm bu saydıklarımızın ışığında “fine art print” ya da diğer adı ile “sanat baskısı” kavramını bir konuma oturtmamız mümkün olabilir.

Özgün baskı eser üretiminde sürecin iki farklı aşaması vardır. Birinci aşama sanatçının bizzat yürütmesi zaruri olan süreçtir. Sanatçı kullanılacak tekniğe uygun biçimde eserin kalıbını farklı araçlar ile hazırlar ve sonrasında sonucun yetkinliğine göre seçerek E/A (epreuve d'artiste) ya da A.P. (Artist Proof) olarak imzalayacağı renk ve baskı denemeleri yaparak kalıbını, kendi belirleyeceği rakamda çoğaltılmak üzere hazır hale getirir. Bu aşamada ortaya çıkan eserlerden nihai sonuç olarak yetkin ve uygun gördüklerini en fazla 10 adede kadar olmak üzere seçer ve sanatçı deneme baskısı olarak numaralandırıp imzalar, daha fazlası var ise bu baskılar imha edilir.

Bu aşamadan sonra ise baskı örneği hazır olan ve nihai olarak baskıya hazır hale getirilen kalıp ile belirlenen sayıda eser çoğaltma eylemi bizzat sanatçı tarafından yapılabileceği gibi yetkin atölye koşullarında sanatçının asiste ettiği bir teknik eleman tarafından da yürütülebilir.

Sonucunda ise üretilen eserler, önceden belirlenen sayılar çerçevesinde seçilir, numaralandırılır, sanatçı tarafından imzalanır ve eğer kalan eser var ise bunlar atölyenin gözetiminde imha edilir, ardından orijinal kalıp da bir daha kullanılamayacak biçimde imha edilir.

Kalıbın imhası noktasında; geçmişte büyük ressamların bizzat kendileri tarafından mukavim metallerden hazırlanmış olan, zaman içinde de tahrip olmamış kalıplar var ve saklanmış ise yetkili kurumlar tarafından - ki bunlar genelde o sanatçıya ait atölyenin vefatından sonra da varisleri tarafından yaşatılması ile, ya da kamusal olarak müzeye dönüştürülmesi ile mümkün olabilmektedir – bu kalıplardan yeniden baskı yapılması ve aynı biraz önce saydığımız etik kriterler çerçevesinde numaralandırılarak hazırlanması şeklinde üretimi gerçekleşen eserler mevcuttur. Bunlar genelde “sanat baskısı” ya da “müze baskısı” olarak dünyada müze koleksiyonlarına sunulan eserlerdir. Bu eserlere en iyi örnek verebileceğimiz baskı resimler; Rembrant, Goya, Picasso gibi isimlere ait gravür eserlerdir.

Yaşayan sanatçılar yeni teknolojilerle çalışırken de, aynı geleneksel tekniklerde olduğu gibi, eserin çoğaltım süreci öncesinde E.A. ya da A.P. baskı sürecinde yaptıkları gibi kendi eserleri üzerinde çalışarak, çoğaltıma uygun hale getirirler. Ardından, yine yetkili ve akredite atölyelerde teknolojinin sunduğu yeni imkanlarla üretim malzemesi aynı geleneksel baskı tekniklerindeki gibi yüksek kalitede (yeni teknolojilerde kullanılan baskı boyaları, uzun ömürlü ve ‘müze baskısı’ olarak nitelenen kalitede özel boya pigmentleri içerir) ve el yapımı doğal pamuk kağıtlar üzerine gerçekleştirilebilmektedir. İşte bu baskı eserler de sanatçıların bizzat eserlerin nihai sonuçlarını gözeterek ve bizzat kendileri tek tek numaralandırıp imzalayarak yine “sanat baskısı” kavramı altında sınıflandırılan eserler olarak üretilmektedirler.

Başka bir deyişle; yeni teknolojik imkanların sunduğu olanaklar çerçevesinde, ilk çoğaltıma hazır eseri üretme sürecinin bizzat yaşayan sanatçı tarafından yürütüldüğü, kontrol ve onayının yine sanatçı tarafından takip edildiği ve verildiği, çoğaltım aşamasının atölye tarafından sürdürüldüğü, sonucunda üretilen eserlerin -ki burada en önemli ve altı çizilmesi gereken husus şudur; bu eserler, geleneksel teknikler ile üretilen eserlerin boya ve kağıt malzeme kalitelerine eşdeğer bir kalite taşımaktadır - yine sanatçı tarafından bizzat tek tek onaylanması, numaralandırılması ve imzalanması ile hazır hale getirildiği bu eserler “fine art print” ya da “sanat baskısı” olarak nitelendirilmektedir.

Dolayısı ile “sanat baskısı” kavramı altında ifade edilen eserler de “özgün baskı eser” niteliğinin altında sınıflandırdığımız, üretim sürecinin farklılığından dolayı ismen ayrılan, nihai sonucunun sanatsal niteliğinin ve fiziksel niteliğinin denk olduğu orijinal eserlerdir.

Bir sanat eserinin değerini belirleyen faktör; sanatçının yaratım sürecinde henüz somut bir varlık kazanmamış olan bir görsel olgunun ne şekilde ve hangi araçlarla vücuda geldiği değil, sanatçının nihai sonuçtan tatmin olarak eserinin altına imzasını atacağı bir nitelikte üretilmesidir. Dolayısı ile sanatçı hangi tekniklerle ve araçlarla bu sonucu elde ederse etsin, kıymeti belirleyen faktör sanatçının o görüntüyü izleyiciye aktarmasındaki araç değil, asıl amaç olan eserin vücuda gelmesini sağlayan sanatçıdaki kaynağıdır.